el-atmanin-onlenmesi_845_520

El Atmanın Önlenmesi

EL ATMANIN ÖNLENMESİ – MÜDAHALENİN MEN’İ DAVASI NEDİR ?

Müdahalenin men’i davası, taşınır olsun taşınmaz olsun bir mala karşı gerçekleşen maddi el atmaların önüne geçilmesi maksadını taşıyan bir davadır. Bu dava aynî bir hakka dayanıyor olabileceği gibi kimi durumlarda salt zilyetliğe de dayanabilir.

Bu dava men-i müdahale davası, tecavüzün men’i davası ya da el atmanın önlenmesi davası olarak da adlandırılmaktadır.

MÜLKİYET HAKKINA DAYALI EL ATMANIN ÖNLENMESİ DAVASI
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun “Mülkiyet hakkının içeriği” başlıklı 683’ üncü maddesinin ilgili fıkrası şu şekildedir:

“Malik, malını haksız olarak elinde bulunduran kimseye karşı istihkak davası açabileceği gibi, her türlü haksız elatmanın önlenmesini de dava edebilir.” (TMK; m. 683)

Bu dava aynî bir hakka dayandığı için her zaman açılabilir. Görevli mahkeme de dava konusunun değerine göre belirlenir.

ZİLYETLİĞE DAYALI EL ATMANIN ÖNLENMESİ DAVASI
Zilyet; bir şey üzerinde zilyetlik iradesi ile fiilî hakimiyet sahibi olan kişiye denir. Bu kişi o şeyin mâliki olabileceği gibi kiracısı da olabilir, hatta o şeyi herhangi bir hakka dayanmadan da elinde bulunduruyor olabilir. Zilyetliğin hukukî niteliği konusunda öğretide tartışmalar bulunmakla birlikte, kanun koyucu zilyetliği kimi durumlarda koruma altına almıştır. Bu korumanın sebebi zilyetliğin kimi durumlarda hakka karine olması kimi durumlarda ise böyle bir niteliği olmasa bile zilyetliği korumanın kamu düzeninin devamı adına önemli olmasıdır. Bu koruma yollarından birisi de el atmanın önlenmesi davasıdır.

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun “Zilyetliğe Saldırıya Dava Hakkı” başlıklı 983’ üncü maddesinin ilgili fıkrası şu şekildedir:

“Saldırıda bulunan, şey üzerinde bir hak iddia etse bile; zilyetliği saldırıya uğrayan, ona karşı dava açabilir.
Dava, saldırının sona erdirilmesine, sebebinin önlenmesine ve zararın giderilmesine yönelik olur.” (m. 983)
“Gasp ve saldırıdan dolayı dava hakkı, zilyedin fiili ve failini öğrenmesinden başlayarak iki ay ve her hâlde fiilin üzerinden bir yıl geçmekle düşer.” (m. 984)
El Atmanin Onlenmesi – Mudahalenin Meni Davasi 2 Tahancı Hukuk Bürosu – Ankara Avukat
El Atmanın Önlenmesi – Müdahalenin Men’i Davası 5
Mülkiyete Dayalı El Atmanın Önlenmesi Davası ile Zilyetliğe Dayalı El Atmanın Önlenmesi Davası Arasındaki Farklar
Mülkiyete dayalı el atmanın önlenmesi davası ile zilyetliğe dayalı el atmanın önlenmesi davası arasındaki en önemli farklar şunlardır:

Mülkiyete dayalı el atmanın önlenmesi davası aynî bir hakka dayandığından her zaman açılabildiği hâlde, zilyetliğe dayalı el atmanın önlenmesi davası belli hak düşürücü süreler içerisinde açılabilmektedir.
Mülkiyete dayalı el atmanın önlenmesi davasında davacı hak sahibi olduğunu ispat etmelidir. Zilyetlikte bu şart değildir, fiilî hakimiyetin mevcudiyeti kâfidir.
Mülkiyete dayalı el atmanın önlenmesi davası bir hakka dayanır, zilyetlik ise bir hak olmayıp hukuken korunan fiili bir durumdur.
Mülkiyete dayalı el atmanın önlenmesi davasında mahkemenin görevi dava konusunun değerine göre belirlenir. Zilyetliğe dayalı el atmanın önlenmesi davası ise her durumda Sulh Hukuk Mahkemesi’nde açılır.
Mülkiyete dayalı el atmanın önlenmesi davasının Asliye Hukuk Mahkemesi nezdinde görüldüğü durumlarda yazılı yargılama usulü uygulanırken, zilyetliğe dayalı el atmanın önlenmesi davası her durumda basit yargılama usulünün sağladığı avantajlara sahiptir.
Müdahalenin Men’i Davası Görevli Mahkeme
Yukarıda da ifade edildiği üzere Mülkiyete dayalı el atmanın önlenmesi davasında mahkemenin görevi dava konusunun değerine göre belirlenir.

Zilyetliğe dayalı el atmanın önlenmesi davası ise her durumda Sulh Hukuk Mahkemesi’nde açılır. (HMK; 4/1-c)

Bu durum uygulamada bir kısım tereddütlere yol açmaktadır. Yargıtay’ın da bu konuda vermiş olduğu muhtelif kararları mevcuttur:

“Somut olayda; davacının, Hazine arsası üzerine inşa ettiğini iddia ettiği yapı ile ilgisinin sadece zilyedlikten ibaret olduğu ileri sürülemez. Davacının, bu yapı üzerinde sarf ettiği malzeme nedeniyle MK.nun 648 ve müteakip maddelerine göre, kişisel bir hakkı vardır. Kurulan yapının MK.nun 654. maddesinde düzenlenen hafif inşaat niteliğinde olmadığı açıklıkla anlaşılmaktadır.

Diğer yandan, davacının inşa ettiğini iddia ettiği yapı ile zilyedlikten başka ilişkisinin olmadığını kabul etmek, memleketimizin gerçeklerine de ters düşer. Zira, gecekondu ve imar affı kanunları Hazineye ait taşınmazlar üzerine izinsiz yapı inşa edenlere, bazı koşulların gerçekleşmesi durumunda, mülkiyet hakkı bahşetmektedir.

Bu itibarla, Hazineye ait taşınmaz mal üzerine, izinsiz olarak, hafif inşaat niteliğinde olmayan yapı kuran zilyedlerin, arsa maliki Hazineden başka kişiler aleyhine açtıkları davalar, HUMK.nun 8/2-3. maddesinde yazılı zilyedliğin korunması davası değil, hak davasıdır. Nitekim, Hukuk Genel Kurulu’nun 15.6.1983 gün, 3351/679 ve 25.11.1987 gün, 394/876 sayılı kararlarında da aynı görüş benimsenmiştir.

Bu durumda, Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. O halde, direnme kararı bozulmalıdır.” (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu; 6.10.1993 tarih, E. 1993/14-423 K. 1993/561 sayılı kararı)

“Somut olaya gelince;

Dava konusu edilen evin üzerinde bulunduğu 8 no’lu parselin, Hazine adına tapuya kayıt ve tescilli olduğu, davaya konu evin ise, davacılar ve davalının murisi Rıza adına tapunun beyanlar hanesine şerh edildiği ve muris tarafından inşa edildiği hususlarında bir uyuşmazlık bulunmamaktadır. Yine, inşa edilen yapının Türk Medeni Kanunu’nun 728. maddesinde düzenlenen hafif yapı niteliğinde olmadığı da bilirkişi raporundan anlaşılmaktadır.

Hal böyle olunca; davacılar ve davalının ortak murisleri tarafından Hazine arsası üzerine inşa edilen tek katlı kargir yapı ile ilgilerinin yalnızca zilyetlikten ibaret olduğu kabul edilemez. Murisin bu yapı üzerinde sarf ettiği malzeme nedeniyle, mirasçılarının Türk Medeni Kanunu’nun 722 ve takip eden maddelerine göre, kişisel haklarının bulunduğu şüpheden varestedir.

Nitekim, eldeki davada davacılar miras hakkına dayanmakta, davalı da yine miras hakkına dayanarak savunmada bulunmaktadır.

Açıklanan durum karşısında, eldeki davanın salt zilyetliğin korunması niteliğinde olduğunun ve murisin inşa ettiği yapı ile davacı ya da davalının zilyetlikten başka ilişkisinin bulunmadığının kabulüne olanak bulunmamaktadır.

O halde, davacıların talebi ve davalının savunması karşısında, eldeki davanın hukuki nitelikçe zilyetliğin arkasında bulunan bir hakka dayalı olduğunun kabulü gerekir.

Aksinin kabulü ile dava konusu edilen yapıdan doğan uyuşmazlığın, Türk Medeni Kanunu’nun 982. ve 983. maddeleri kapsamında değerlendirilip, bu maddeler uygulanmak suretiyle çözümlenmeye çalışılması halinde, mirasçıların ev üzerindeki miras hakları ortadan kalkacak, bu da mirasçılar lehine ileride doğacak hakları da zedeleyerek haksızlığa neden olacaktır.

Sonuç itibariyle; davanın zilyetliğin arkasında bulunan bir hakka dayalı olmasına göre, mahkemenin görevi, dava olunan taşınmazın değerine göre belirlenmelidir.” (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu; 25.11.2009tarih, E. 2009/8-518, K. 2019/573 sayılı kararı)

ELATMANIN ÖNLENMESİ VE TAZMİNAT VE ECRİMİSİL
Yukarıda el atmanın önlenmesi davası hususunda gerekli bilgiler verilmiştir. Taşınır ya da taşınmaza vaki olan el atmalar duruma göre ayrıca haksız fiil niteliğinde olduğundan hak sahibinin bu konuda ayrıca maruz kaldığı zararlardan ötürü tazminat davası açması hakkı da bulunmaktadır.

Zilyetler için de aynı hak söz konusudur. Ancak bu kişiler bakımından söz konusu talep hak düşürücü bir süreye tâbidir. (TMK; m. 983/II, 984)

Ecrimisil (Haksız işgal tazminatı) ise, bir taşınmaz malikinin kendi taşınmazını haksız olarak kullanan kişi/kişilere karşı açmış olduğu tazminat talepli davaya verilen isimdir. Bu davayı gerçek/tüzel kişiler açabileceği gibi devlet de açabilir.

“Uygulamada haksız işgal tazminatı olarak adlandırılan ecrimisile hükmedebilmek için iki koşulun birlikte gerçekleşmesi gerekir. Bu koşullar, işgal eyleminde bulunan kişinin kötü niyetli olması ve bu işgal sonucu hak sahibinin zarara uğramasıdır.” (Yargıtay 14.HD, 31.01.2002 tarih, E. 2001/8942 ve K. 2002/548 sayılı karar)

El Atmanin Onlenmesi – Mudahalenin Meni Davasi Tahancı Hukuk Bürosu – Ankara Avukat
El Atmanın Önlenmesi – Müdahalenin Men’i Davası 6
Kal Davası
Kal’ kelimesi; sökme, koparma manalarına gelmektedir. Hukuk uygulamasında ise daha ziyade başkasının arsası üzerine inşa edilmiş yapıların sökülmesi manasında kullanılmaktadır.

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 722’nci maddesi şu şekildedir:

“Bir kimse kendi arazisindeki yapıda başkasının malzemesini ya da başkasının arazisindeki yapıda kendisinin veya bir başkasının malzemesini kullanırsa, bu malzeme arazinin bütünleyici parçası olur.

Ancak, sahibinin rızası olmaksızın kullanılmış olan malzemenin sökülmesi aşırı zarara yol açmayacaksa, malzeme sahibi, gideri yapıyı yaptırana ait olmak üzere bunların sökülüp kendisine verilmesini isteyebilir.

Aynı koşullar altında arazinin maliki de, rızası olmaksızın yapılan yapıda kullanılan malzemenin, gideri yapıyı yaptırana ait olmak üzere sökülüp kaldırılmasını isteyebilir.” (m. 722)

Bu hakkın kullanılabilmesi için söz konusu binanın sökülmesinin aşırı zarara yol açmaması gerekir.

“… inşaatin kaldırılması ile arazi malikinin elde edeceği yarara göre, bu nedenle arazide meydana gelen kıymet eksikliği daha fazla ise, inşaatin kaldırılmasının aşırı zarara yol açtığı kabul edilebilir. Öte yandan inşaatin olduğu gibi kalmasında kamunun yararı olması hallerinde de doğacak zararın aşırı zarar olduğu savunulabilir… Öte yandan binanın ana taşınmazın bütünlüğünü bozup bozmadığı hususu üzerinde de durulması gerekir.” (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu; 10.12.2003 tarih ve 2003-1-755 sayılı kararı)

Aksi takdirde duruma göre arazinin uygun bir bedel karşılığında bina sahibine verilmesi söz konusu olabilir.

“Yapının değeri açıkça arazinin değerinden fazlaysa, iyiniyetli taraf uygun bir bedel karşılığında yapının ve arazinin tamamının veya yeterli bir kısmının mülkiyetinin malzeme sahibine verilmesini isteyebilir.” (TMK; m. 724)

“KULLANIM ŞARTLARI VE SORUMSUZLUK KAYDI
Bu web sitesinde yer alan bilgiler, konuyla ilgili olarak yalnızca genel bilgi ve görüş içermekte olup, hukuki tavsiye ve hukuk hizmeti yerine geçmez ve bu amaçla kullanılamaz. Her bir olayın vakıalarına ve kendine özgü şartlarına göre profesyonel hukuki tavsiye ve görüş almanız önemle ve şiddetle önerilir.
NAM HUKUK BÜROSU avukatları ve bu bilgilerin hak sahipleri burada yer alan bilgilerin doğruluğundan ve tamlığından kesinlikle sorumlu değildir. Bilginin, mevzuatın ve içtihatların hızla değişebilmesi nedeniyle bu bilgilerin güncelliğine ilişkin herhangi bir taahhüt veya garanti etmez. Bu bilgiler içerisinde yer alanlara dayalı olarak ticari bir karar vermemenizi, somut olayınızın özelliklerine göre hukuki danışmanlık hizmeti almanızı önemle tavsiye ederiz.
NAM HUKUK BÜROSU / LAW FİRM”